Ana içeriğe atla

Kaza ve Kader

Kaza ve Kader
KADER


GAYBİ KADERİCİLİK: Üzerine gelen felaketlerden basitçe çıkış yoludur. Allah’ın ilmine sığınmak, teslim olmak, “Kaderim böyleymiş”, gibi sözler sarfetmek bu anlayışın göstergesidir.
Kaza ve Kader yanlış anlaşıldığından İslam ümmeti “gaybi kadericilik” anlayışını benimsemiştir. Müslümanlar “Allah’ın ilmi” olan “Kader” ile “Kaza ve kader”i birbirine karıştırdılar.
BİZLER "KADER" MEVZUSUNU 3 KATEGORİDE DEĞERLENDİRİYORUZ Kİ BUNLAR ȘUNLARDIR
1- ALLAHIN İLMİ OLAN KADER
2- ODUNDA YAKMA ATEȘTE YAKMA BIÇAKTA KESMEK GİBİ EȘYANIN ÖZELLİKLERİNDE VAR OLAN EȘYANIN KADERİ
3- İNSANLARIN FITRATINDA OLAN KADER Kİ O İNSANIN YARATILIȘ ÖZELLİĞİ OLAN İÇGÜDÜ VE UZVİ İHTİYAÇLARDIR
a-- ALLAHIN İLMİ OLAN KADER: Allah’ın ezelden ebede kadar tüm meseleler hakkında ilminin her şeyi kuşatmasıdır Allahın, her şeyi bilmesidir. ve her şeyi kuşatmasıdır
KAZA VE KADER olarak adlandırılan mevzu şudur ki insana egemen olan dairede insan üzerinde meydana gelen fiiller insanın tahakküm ettiği dairede değil insana insan üzerinde tahakküm eden dairede meydana gelen fiillerdir ki insan bu fiillerin meydana gelmesinde hiçbir iradesi ve serbestliği yoktur
b - ODUNDA YAKMA ATEȘTE YAKMA BIÇAKTA KESMEK GİBİ EȘYANIN ÖZELLİKLERİNDE VAR OLAN EȘYANIN KADERİ

Eşyaların kendisine ait olmayan veya kendisinde bulunmayan bir özelliğin insanın isteği ile ortaya çıkması mümkün değildir. Bu nedenle bu işler insanın fiilleri olmayıp eşyanın özellikleridir. Hem eşyaları hem de eşyalardaki özellikleri, takdir ettiği bu özelliklerin dışına çıkamayacağı şekilde yaratan Allahu Teâla'dır. Hurma çekirdeğinde elma değil, hurma bitme özelliği vardır. İnsan menisinde hayvan değil insanın meydana gelmesi özelliği vardır.
İşte Allah azze vecellenin eşyada var ettiği özelliklerdir ki ateşte yakma odunda yanma ve bıçakta kesme özelligi gibi ve diğer eşyalardaki Allahın onlarda var ettiği özelliklerdir ki bu özellikleri Allah azze ve celle eşyada var etmiştir ve bu özellikler kendi başına bir şey meydana getiremezler ki ancak Allahın eşyada var ettiği bu özellikleri ancak insan serbest iradesiyle kullanırsa bu özellikler kullanılmış olacak ve insanın eşyadaki bu özellikleri serbest iradesiyle hayır ve şer yolunda kullanması mümkündür ki insan eşyada çıkan bu özellikler şer yolunda kullanırsa ŞER olur hayır yolunda kullanırsa HAYIR olur insan eşyda ortaya çıkan özellikten değil eşyada ortaya çıkan özelliği hangi yolda kullanırsa ondan sorumludur
Baştada dediğimiz gibi Allah Subhenehû ve Teala eşyalarda belirli bir takım özellikler yarattı dedik mesela Ateşte yakma, odunda yanma, bıçakta kesme özelliğini yaratan ve her şey için aksi yönde hareket edemeyeceği, varlık nizamına göre hareket etmesini sağlayan kanunları koyan Allahu Teâla'dır. Allah Subhenehû ve Teala’nın eşyalar için takdir etmiş olduğu bu özelliklere ters düşen olayların eşyalarda görülmesi harikulade/olağanüstü bir olay sayılır. Böyle bir olay da ancak peygamberlerde görülür ki bu da onlara verilmiş mucizelerdir.
Buradanda anlaşılıyor ki eşyadaki ( ateşteki yanma, odundaki yanma, bıçaktaki kesme gibi eşyada ortaya çıkan bu özellikler Allah azze ve cellenin eşyada var ettiği bir KADER'dir
Örneğin bir insan elini ateşe soksa eli yanar. Elinin yanması Allah’ın yarattığı kanunlar gereğidir. Elin bu yanma hali Allah Azze ve cellenin Ateşte yakma özelliğini var etmesinden dolayıdır ki ateşteki bu yakma özelliği Allah azze ve cellenin Ateşte var ettiği Ateşin bir KADER'idir Fakat elini yakan buna elini sokan kişidir . dolayısıyla Sorumluluk elini ateşe sokan insandandır; ama onun elini yakan bu doğa kanunlarını yaratan ve ateşte yakma özelliğini yaratan Allah’tır.
C - İNSANLARIN FITRATINDA OLAN KADER Kİ O İNSANIN YARATILIȘ ÖZELLİĞİ OLAN İÇGÜDÜ VE UZVİ İHTİYAÇLARDIR
Evet aynı zamanda KADER demek yine insanın ve her insanın yaratılışında var olan özelliklerdir ki onlar içgüdü ve uzvi ihtiyaçlardır yani yemek içmek uyumak tuvalet ihtiyacı gibi zorunlu olup yapılmadığında insanın ölümüne sebep olan uzvi yani zorunlu ihtiyaçlardır ve yine insanın yaratılışında var olan karşı cinse meyletme isteği boğulanı kurtarma saldırıya uğradığında kendini korumak bekasını saglamak için. Kendini koruma isteği çocuk edinme isteği eksik aciz ve sınırlı olduğunu hissettiğinde bir yaratıcıya sığınma istegi ve sevgi nefret korku gibi insanın içgüdülerinden kaynaklanan olguların hepsi insanın yaratılıș özelliğinde var olan İNSANIN KADERİ'dir
Yukardada değindiğimiz gibi Allah Subhenehu ve teala , eşyalarda belirli özellikleri yarattığı gibi insanda da içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları yaratmış, eşyalarda bulunan özellikler gibi içgüdü ve uzvi ihtiyaçlara da muayyen özellikler vermiştir dedik mesela Nevi içgüdüsünde meselâ cinsî meyil özelliğini, beka içgüdüsünde meselâ mülk edinme özelliğini, uzvi ihtiyaçlarda meselâ açlık özelliğini yaratmış ve bu özellikleri varlık kanununa göre insan için gerekli kılmıştır.
eşyayı, içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları yaratan ve bunlardaki özellikleri takdir eden yalnız Allah'tır. Bu özellikler eşyanın kendisinden değildir: Kulun bunlarda hiçbir etki ve tesiri de yoktur. İnsana düşen görev, eşyada bu özellikleri takdir buyuranın Allah Sübhanehu ve Teala olduğuna iman etmektir. Bu özelliklerde insanın kendileri aracılığı ile Allah'ın emirlerine uygun veya aykırı işler yapabileceği bir takım kabiliyetler vardır. Eğer yapılan bu iş Allah'ın emirlerine uygunsa hayır, aykırı ise şerrdir. Öyleyse insan, eşyanın özelliklerini kullanırken veya bunlarla içgüdülerini ve uzvi ihtiyaçlarını tatmin ederken Allah'ın emir ve nehiylerine uygun olarak hareket ederse hayır işlemiş, aksi halde ise, şerr işlemiş olur.
İşte, Allah Sübhanehu ve Teâla'nın hem eşyalarda yaratmış olduğu belirli özellikler hem de insanda yarattığı içgüdülere ve uzvi ihtiyaçlara "KADER" ismi verilir. Çünkü eşyaları, içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları yaratan ve onlara belirli özellikler veren Allahu Teâla'dır. İnsandaki şehvet duygularının kabarması, gözünü açtığında görmesi, yukarıya atıldığında taşın yukarıya doğru gitmesi, aşağıya doğru atıldığında inmesi gibi fiillerin hiçbiri insanın fiili değildir. Bunların hepsi ancak Allahu Teâla'nın eşyaları bu halde yaratmasının yani eşyayı ve eşyalardaki belirli özellikleri yaratmasının bir sonucudur. Bu nedenle özellikler insandan değil Allahu Teâla'dandır. Bunların meydana gelmesinde kulun kesinlikle herhangi bir rolü yoktur. İşte, "KADER" budur.
---- Şurası net ve açıktır ki insanın kendi arzu ve isteğiyle kendi serbest iradesiyle bir fiili yapmasının kaza ve kader ile kesinlikle bir ilgisi yoktur
Zira Kulun fiilerini inceleyen kimse insanın 2 daire içerisinde yaşadığını görür
1- İNSANA EGEMEN OLAN DAİRE
2- İNSANIN EGEMEN OLDUĞU DAİRE
1- İNSANA EGEMEN OLAN DAİREDE insandan sâdır olan veya insan üzerinde vuku bulana fiillerin hiçbirinde insan o fiilleri kendinden def etmeye muktedir değildir ve böyle bir iradesi yoktur
2 - İNSANIN EGEMEN OLDUĞU DAİREDE ise insanın bizzat kendi serbest iradesiyle meydana getirdiği fiillerden oluşur ki işte insan kendi arzu ve iradesiyle yapıp ettiğiği böylesi amellerden sorumludur
KADER konusu ise serbest irade ile bir alakası olmayıp İNSANA EGEMEN olan dairede meydana gelen ve insanın o fiilleri kendinden def edemediği fiillerdir
KAZA VE KADER" konusunda "KADER" diye insanın eşyalarda ortaya çıkardığı özelliklere ( Ateşte yakma, odunda yanma, bıçakla kesme, v.s . ) denir. ki Bu nedenle insanın, eşyalarda takdir edilen özellikleri Allah Sübhanehu ve Teâla'nın yarattığına İMAN etmesi gerekir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arapçanın Önemi

ARAPÇANIN ÖNEMİ Dil, insan hayatı için önemlidir, çünkü insani ihtiyaçlarını tek başına karşılayamaz ve mutlak olarak başkalarından yardım alarak çeşitli ihtiyaçlarını giderir. Yiyecek, giyecek, mesken, güvenlik gibi tüm ihtiyaçlarını başkalarıyla dayanışma ve iletişim halinde karşılar. Buradan insanın, başka insanlarla iletişim kurma gerekliliği ortaya çıkar ki işte bu iletişim aracı dildir. Dolayısıyla herhangi bir dili öğrenmek, o dili bilen insanlarla iletişim kurabilmek demektir. O nedenle “bir lisan bir insan” sözü manidardır. Ancak dil yalnızca bir iletişim aracı değildir. Aynı zamanda bir toplumun kültürünü, inancını, yaşam tarzını, hayat anlayışını ve düşünüş biçimini taşıma aracıdır. Örneğin, Japonca’yı bilmek, Japon kültürünü bilmeyi, bir Japon gibi düşünebilmeyi, Japon yaşam tarzını kavramayı gerektirir. Daha da ötesi dil, günümüzün modern dünyasında güçlü bir politik araç olarak kullanılmaktadır. Özellikle büyük devletler, kendi dillerini yaymak, başka ülkelerdeki g

Sevgiliye Ayna Hediye Etmek

Sevgiliye Ayna Hediye Etmek             Bugün toplum yaşamında önemli bir yere sahip olan ayna sadece normal hayatta değil asıl özel hayatta çok önemli bir yere sahiptir. Kökeni Osmanlı zamanına dayanmaktadır. Sevgiliye ayna hediye etmek , belki günümüzde önemini yitirmiş bir olgu olabilir, fakat gözümüzü kendi tarihimize çevirdiğimizde sevgiliye ayna hediye etmenin ne kadar anlamlı olduğunu görebiliriz.               Eskilerde sevgililer buluşmalara giderken o zamanın şartlarına göre hediyeleşirlermiş, tabi bu da o zamanda olabilecek en güzel hediyenin ayna olduğudur. Malum bilindiği gibi o zamanlarda henüz telefon, bilgisayar gibi teknoloji ürünleri yoktu. Çoğu zaman sevgililerin birbirlerine hediye olarak ayna vermelerinin manası ise; “Sana güzelliğini yansıtacak daha güzel bir hediye bulamadım” demek oluyordu. Şimdilerde sürekli masraflara girip daha güzel hediye almak için birbirimizle yarışıyoruz fakat üzerinden biraz zaman geçmeden o eski olur yeni modelleri çıkar ve ön

Essentials of Anita Desai’s Lifetime (ANITA DESAİ'NİN HAYATI )

Essentials of Anita Desai’s Lifetime          Anita Desai was born in Mussoorie, India, 24th June, 1937. Her mother was German and her father  Indian and she obtained a degree in English Literature from the University of Delhi. Anita Desai is  a famous Indian writer. She is in her seventies. she is creative, imaginative, quick-witted, sensitive and  big-hearted. She always tries to express what she considers the truth.          She is married  and she has 4 children. She  lives in the United States, where she is Professor of Writing at Massachusetts Institute of Technology. She enjoys travelling, reading and working in her garden.  When she travels she goes to Mexico, Europe and occasionally to India. She says that having lived independently for 15 years in the West, she found she could not return to a dependent life in India except on visits.         Desai published her first novel, Cry The Peacock, in 1963. She considers Clear Light of Day (1980) her most autobiograph