Altın, muhtemelen yeryüzünde bulunan ilk madenlerdendir. Tarih öncesi insanları bizim değer verdiğimiz gibi altına değer vermiyorlardı, haliyle düğünlerinin de vazgeçilmezi değildi. Tarih öncesi insanları altını genellikle eşya yapımında kullanıyorlardı, mesela tabak, vazo, kupa gibi. Elbette ki mücevher olarak da kullanılıyordu. Altının para olarak tarih sahnesine çıkması MÖ. 670 yıllarında Anadolu'da olmuştur. Ancak bu durum dünyanın her yerinde hala mevcuttur. Eskiden korsanlar denize açıldıklarında altından küpe takarlardır ki sefer esnasında kaza yaptıklarında sağ salim evlerine dönebilsinler diye. Bu gelenek hala sürmeye devam ediyor. Altın, günümüz insanlarını büyüleyen yegane madendir. Nice insanlar altın bulabilme uğruna ölmüştür veya kaybolmuştur, ya da birbirlerini öldürmüşlerdir. Nice tarihi anıtlar, mezarlar, köşkler bu uğurda tahrip edilip yıktırılmışlardır, yıkılmışlardır. Saf altın doğada nadir bulunur veya sanayide çok nadir kullanılır. Alt
" Bizler akıntıya karşı kürek çekip sularla boğuşurken aslında durmaksızın geriye, yani geçmişe doğru gitmiyor muyuz zaten." En tehlikeli olanı da bu değil mi, hayatında ilerlediğini zannederek aslında farkında olmadan takıntı yaptığın şeylerin ardından giderek geriye doğru yol aldığın. Bunun en güzel örneğini Gatsby'den görüyoruz. Bir yandan hiç hayali bile kurulamayacak bir hayatın içindesin, öte taraftan kendini alıkonamadığın bir geçmişin esaretini yaşıyorsun. Esaretten kurtulamayana kadar sahip olduklarını koruyamazsın. Romanın sonunda görüyoruz ki kahramanımız kendisini bundan arıtamıyor ve elindekilerini kaybetmeye başlıyor, adım adım ölüme yaklaşıyor... Bilmemiz gereken şey aslında şu olmalı, sahip olduklarınla yol almayı bilmezsen, seni daima geriye götüren şeylerin peşinden gitmeye devam edersen kaybetmeye mahkum olursun, bile bile kayıplara ve başarısızlıklara doğru yol alırsın. Hayatta başarılı olmanın tek yolu daima ileriye dönük kararların alınma